MerveAydın Yazio: Anette Inselberg ile Keyifli Bir Röportaj. Favorilerinize Ekleyin. Birçoğumuz için “Bir kitap okudum, hayatım değişti” cümlesi belki abartılı ve klasikleşmiş bir ifade. Bir kitapla hayat değişir mi bilinmez ama bir kitap okuyarak, hayata bakış akışı değişen insan sayısı hiç de az değil. MügeAnlı'nın ekrana taşıdığı, aile içi cinsel istismar, tecavüz, işkence ve cinayet hikayesiyle Türkiye’nin gündemindeki Palu Ailesi'nin komşuları konuştu.. Şiddet, cinayet ve tecavüz sarmalı içindeki bir aile: Palular. Türkiye, onları atv'de yayınlanan Müge Anlı ile Tatlı Sert programında tanıdı. 10 yıl önce kaybolan aile bireyleri Meryem ve Melike'nin Oyunsektöründeki hayallerini takip eden 2012 Bilgisayar Mühendisliği Bölümü mezunumuz Soner Aydemir ve 2014 Bilgisayar Mühendisliği Bölümü mezunumuz İkbal Namlı ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Dream Games'in kurucularından olan Soner Aydemir'12 ve İkbal Namlı'14 ile oyun sektörüne giriş serüvenlerini konuştuk. Yakın zamanda ciddi bir yatırım alan Türkiyede İngiltere kraliyet ailesi ve Buckingham Sarayı ile ilgili yapılan röportaj ve haberleri arama motorlarından en çok aratan il 331 bin nüfuslu Siirt oldu. OkültAstroloji Hakkında Nazan Gönültaş ile Röportaj (3. Aslında 21 Mart tarihine girmeden 20 Mart tarihi ile bu enerjiden bahsedebilirim. 12 Ocak 2020 ve bir de Aralık ayında olacak. Bu enerji son 40-50 yılda ciddi geri dönüş tarihlerinde biriken şişen enerjinin sıfırdan açığa çıkması ve tüm evrene yayılması ile KırklareliValiliği, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) mücadelesi kapsamında 'güvensiz algı oluşturmaya' çalışan aile hekimi hakkında idari soruşturma başlatıldığını açıkladı. Kırklareli Valiliği'nden yapılan açıklamada, bazı basın yayın organlarında yer alan "Aile hekimi anlatıyor, üretim durmasın diye testleri o9AeQ9. Soru Evlenecek kişi nelere dikkat etmeli? Cevap Evlilik de insanın mutlu olmasında önemli bir amildir. Peki, insan nasıl ve ne şekilde eş bulmalı ki hedeflediği saadeti elde edebilsin? Bunu da Hz Peygamber beyan ediyor; "Kadınla dört şey için nikâh yapılır 'Güzelliği, malı, asaleti ve dînî için. Siz dindar olanını seçin, mutlu olursunuz. '" Buhârî, Nikâh 16 Hadîsi şerifte kadın ifadesi geçse de tavsiye erkek için de geçerlidir. Yani evlenecek kimse kadın ise evleneceği erkekte öncelikle dindarlık, güzel ahlâklı olmak gibi vasıfları aramalıdır. Evleencek gençler, evlilik hayatında mutlu ve huzurlu olmak istiyorlarsa, evlilik ve güzel geçimle ilgili bilimsel ve dinî kaynaklar incelenmeli, gereken inanç, ibadet ve güzel ahlâkla ilgili bilgiler edinmeli ve ona uygun davarnış sergilenmelidir. Soru Evlilik öncesi arkadaşlık yapmanın flört hükmü nedir? Cevap Birbirleri ile evlenmeleri câiz olan, aralarında evlenme engeli bulunmayan bir kadınla bir erkeğin arkadaşlık yapmaları bizim geleneğimizde olmadığı gibi, dînimizde de câiz değildir. Ergenlik çağına gelmiş erkeklerle kızların arkadaşlık etmeleri câiz olmaz. Erkekler erkeklerle kızlar da kızlarla arkadaşlık ederler. Bir erkeğin kız ve kadın arkadaşı, bir kadının da erkek arkadaşı ancak hayat arkadaşı eşi olur. Gençler, İslâm’a uygun bir evlilik yapmalı, İslâm dinî evlilik dışı ilişkileri flörtü yasaklamış, zinâya götürecek söz ve davranışlardan uzak durulması istenmiştir. İsrâ, 17/32 Soru Nişanlı iken nelere dikkat etmeli? Cevap Nişanlanma sadece tarafların evlenme niyetini açıklayan bir evlenme vaadinden ibarettir. Bu itibarla, nikâh yapılmadıkça nişanlanmakla kadın ve erkek birbirine helal olmaz. Nişanlılık dönemi kişilerin birbirlerini tanıyacakları dönemdir. Bu dönemde kız ile erkek dinen birbirlerine yabancı oldukları için kapalı bir mekânda yalnız başlarına kalamaz, el ele tutuşamaz, birbirlerine sarılamazlar. Nikâh kıyılıncaya kadar birbirine yabancıdır. Aralarında mahremlik devam eder. Evlenecek kişiler, konuşmak ve birbirlerini daha yakından tanımak amacıyla herkeze açık mekânlarda oturmaları, makul ve meşrû karşılanabilir. Nişanlıların, telefon, internet vb. iletişim araçlarıyla görüşmeleri, edep sınırları dâhilinde, aşırıya kaçmadan ve fitneye sebebiyet vermeden olursa caizdir. Nişanlı olmakla taraflar birbirine karşı evli gibi davranamaz. Nişanlılıktan sonra da önceden olduğu gibi aralarında iki yabancı insanın görüşmesinde bulunan bütün sınırlar mevcuttur. Bu bakımdan mahremiyet sınırlarına dikkat etmeleri gerektiğini bilmelidirler. Nitekim Hz. Peygamber “Sizden kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, yanında mahremi olmayan bir kadınla baş başa kalmasın. Çünkü bunu yaparsa üçüncüleri şeytan olur.” Buhârî, Nikah 111-112 buyurmuştur. Sözlü veya nişanlı olanlar, yalnız başlarına kalmaları doğru değildir. Ancak yanlarında üçüncü bir kişi bulunması veya herkese açık bir yerde olmak şartıyla karşılıklı konuşmaları mümkün ve caizdir. Soru Sözlü ve nişanlıyken nikâh kıydırmanın mahzurları var mıdır? Cevap Evlenmeye uzun bir zaman varken kıyılan böyle bir nikâhın mahzurları da olabilmektedir. Nikâh kıydırıp serbest hareket eden gençler, maalesef bağlayıcı bir durum olmayınca ayrılabilmektedirler ki, bu hiçbir şekilde tasvip edilemez. Nikâhtan kastımız, evlenmektir. Soru Mehir hakkında bilgi verir misiniz? Cevap Mehir Evlenme sırasında erkeğin kadına ödediği veya ödeme yükümlülüğü altına girdiği para veya mal demektir ve kadının hakkıdır. Yüce Allah şöyle buyurur "Kadınlara mehirlerini cömertçe verin. Eğer ondan gönül hoşluğu ile size bir şey bağışlarsa onu âfiyetle yeyin." Nisâ 4/4 Nikâhtan sonra, mehrin tamamı peşin ödenebileceği gibi, bir kısmı peşin ve bir kısmı daha sonraki bir tarihte ödenebilir. Peşin ödenen mehire “mehr-i muaccel,” Ödenmesi ileri bir tarihe bırakılan mehre de “mehr-i müeccel,” adı verilir. Bir zaman belirtilmemişse vefat veya boşanma halinde ödenmesi gerekir. Soru İki kişi kendi aralarında nikâh kıyabilir mi? Cevp Dini nikâhın iki şartı vardır. Birisi, evlenecek kadınla erkeğin kendilerinin veya vekillerinin hazır olması, "icap/kabul" olarak bilinen evlendiklerini ifade etmeleridir. Diğeri de, nikâh kıyılırken iki şahidin hazır bulunup kadınla erkeğin sözlerini duymalarıdır. Peygamberimiz, "Şahitler bulunmadıkça nikâh olmaz" Buhârî, Şehâdât 8 sözüyle bu şartı belirliyor. Şahitler olmadan, "Allah biliyor, görüyor, Allah şahit" demekle nikâh olmaz, evlilik gerçekleşmez, kadınla erkek birbirlerine helâl olmazlar. Soru Evlenmenin kaderle ilgili yönü nedir? Eşlerin birbirlerini seçmesi kader midir? Evlenirken elin kolun bağlanır, hiç istemediğin biriyle evlenirsin, hiç boşuna israr etme, kaderinde kim yazılıysa onunla evlenirsin’ gibi sözler doğru mudur? Cevap Hayır tam doğru değildir. Şöyle ki her şey kaderle ilgilidir. Kader, Allah'ın olmuş ve olacak her şeyi bilmesidir... Bu açıdan insanların iradesini ilgilendiren konularda insan iradesine bırakılmıştır. Fakat bu, kaderin yazılmasında eşlerin birbirlerini seçmesinin veya seçmemesinin etkisi vardır. Bu, ihtiyari kulun seçimine bağlı bir kaderdir. Öyle olduğu içindir ki, Rasûlullah bu konuda şöyle der “Kadınların hayırlılarıyla evlenmeye bakın.” İbn Mâce, Nikâh 48 “Kadın genellikle dört şey için nikâhlanır Malı, soyu sopu, güzelliği ve dindarlığı; sen dindar olanını seç ki huzur bulasın.” Buhârî, Nikâh 15 Görüldüğü gibi evlilik konusunda kulların, irade ve fiillerine dikkat etmeleri istenmiştir. Dolayısıyla kişi, bu konuda da meşru ölçülere dikkat ederek kendisine uygun olan en hayırlı kararı verip ona göre davranmalı ve nihaî takdiri Allah’a havale etmelidir. Soru Kadın mı üstün, erkek mi? Cevap Kadın ile erkek iki ayrı cinstir. Elma ile armut mukayese edilmediği gibi, bunların da birbirine üstünlüğü söz konusu olmaz. Kadınla erkek mukayese edilerek, Kadın doğum yapıyor, erkek yapmıyor, böyle eşitlik olmaz denemez. Allah Teâlâ, kadını, erkeği ayrı işler için yaratmıştır. Fiziki yapısı birbirine benzemez. Birbirine benzemeyen iki şey, birbiri ile kıyaslanamaz. Bir erkek kalkıp da, “Madem kadın-erkek eşitliği var, niye kadınlar da bizim gibi yer altında, kömür ve maden ocaklarında çalışmıyor?” dememeli. Çünkü kadının bünyesi buna müsait değildir. Bazı ülkelerde, kadın böyle zor işlerde çalıştırılıyorsa da, bu bir hak değil, zulümdür. Herkese, bünyesine uygun iş verilmelidir! Kadın ve erkek elbette ki fiziksel anlamda birbirlerinden farklı yapılara sahiptirler. Ancak kadının fiziksel olarak, erkeğe oranla daha güçsüz olması, onun toplum içerisinde erkekten daha az değer görmesi için bir sebep değildir. Dolayısıyla, kadın erkek eşitliği mi; yoksa adalet, uyum ve birbirini tamamlamak mı? Allah katında her iki cins arasında değer ve hak açısından eşitlik vardır. Ancak kadın ve erkek yaratılış özelliklerine göre, birbirlerinin tamamlayıcısı olarak ayrı ayrı görevlendirilmiştir. Kur’ân-ı Kerim, kadın ile erkek arasında bir ayrım yapmamaktadır. Kadın ve erkek, her ikisi de Allah'ın emir ve yasaklarına muhatap olmada eşit tutulmaktadır. Hz. Peygamber, bütün insanların insan olmaları itibariyle bir tarağın dişleri gibi eşit gördüğünü, kimseyi üstün görmediğini şöyle ifade etmiştir “Ey insanlar! Şuna dikkat ediniz ki, sizin Rabbiniz birdir; babanız birdir. Arabın arap olmayana, Arap olmayanın araba; beyazın siyaha, siyahın beyaza Allah korkusu dışında hiç bir üstünlüğü yoktur.” Ahmed, Müsned, V, 411 Hz. Peygamber bütün insanların insan olmaları itibariyle bir tarağın dişleri gibi eşit olduklarını vurgulamıştır. Kadın ile erkeği bir bütünün iki yarısı şeklinde tanımlamıştır. Tirmizi, Tahret 82 Bunun için, İslâm’a göre üstünlük, ancak takva ile yani Allah’a karşı sorumluluk bilinciyledir. Hucurat 49/13 Şu halde, İslâmiyet kadına fazla değer vermiyor demek, din karşıtlığından başka şey değildir. Kur’ân-ı Kerim’de erkek ve kadın, herkesin yaptığı ibadet ve tüm hayırlı işlerin, Allah katında değerlendirildiği, boşa gitmeyeceği haber verilmekte ve şöyle buyrulmaktadır "... Erkek olsun, kadın olsun ki hepiniz birbirinizdensiniz içinizden hiçbir çalışanın çalışmasını boşa çıkarmayacağım..." Âl-i İmrân, 3/195 Kur’ân-ı Kerîm’de gerek yaratılış gerekse hak ve sorumluluklar yönünden erkeklerle eşit konumda olan bir kadın portresi çizilmektedir. Kadın Allah’ın kulu olması bakımından erkekle eşit seviyededir; dinî hak ve sorumlulukları da aynı düzeydedir. Âl-i İmrân, 3/195;Tevbe, 9/71 Demek ki, yaratılışta, Allah'a kul olmakta, ibadette, duâda, suç ve cezada, yani kullukta, hürmet ve saygınlıkta, kısaca insan oluşta kadınla erkek arasında fark yoktur. Yüce Allah şöyle buyurur “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” Hucurat, 49/13 Âyet-i Kerime’de ifade edildiği üzere Allah katında en üstün varlık olarak erkek veya kadın zikredilmemiş, her iki gruptan da takva bakımından Allah’a karşı gelmekten sakınma, emir ve yasaklarına itina ile uyma anlamında üstünlük zikredilmiştir. Gayet net bir şekilde Allah katında kadın-erkek ayrımı olmadığını anlıyoruz. Sonuç itibari ile Kur’ân’a göre bir insanın kadın mı erkek mi olduğu değil, iyi bir Müslüman olup olmadığı önemlidir. Soru Ailenin başkanı erkek mi, kadın mı? Cevap “Erkekler kadınlar üzerinde yöneticidirler” Nisâ, 4/34 Tabiî ki, ailenin başkanı olmak; gurur kibir ve sert davranmaya sebep değildir. Sorumluluğun erkekte olduğunu göstermektedir. Peygamberimiz şöyle beyan ediyor“Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlığınızdan elinizin altındakinden sorumlusunuz.” Buhârî, Cum’a 11 Dolayısıyla aile reisi olarak erkek, gereken sorumluluğu yerine getirmelidir. Ailesini huzur ve mutluluk içerisinde idare etmeyi bilmeli ve onlara çok iyi davranmalı ve buna çok dikkat etmelidir. Kadın da, evin huzur ve mutluluğu için gerekeni yapmalıdır. Soru İslâm dinine göre kürtajın çocuk aldırmanın hükmü nedir? Cevap Dindeki hükmü bakımından kürtaj, ananın veya bir başkasının maddî veya mânevî müdahalesi ile cenînin rahimde veya dışarı çıkarılarak öldürülmesidir. Nitekim İslâm hukukçularının çoğunluğu hangi safhada olursa olsun çocuk düşürmeyi câiz görmezler. Mezheplerde hâkim görüş de budur. Meselâ Gazâlî, ilk dönemden itibaren çocuk düşürmenin câiz olmadığını ve cinayet olduğunu söyler. Ruh üflendikten sonra çocuk düşürmenin veya aldırmanın haram olduğunda ve bu davranışın cinayet telakki edileceğine İslâm âlimleri görüş birliğindedir. Ancak annenin hayatını kurtarma gibi tıbbî ve kesin bir zaruret ortaya çıkmışsa o zaman anne karnındaki ceninin tıbbî bir müdahale ile alınması câiz görülür. TDV İslam Ansiklopedisi, c. 8, s. 364 Fakat bu konuda anne-babanın karar vermesinden ziyade uzmanlığına güvenilen tıp doktorlarının kararının esas alınması doğru olur. Soru Küçük yaşta vefat eden çocuklar âhirette anne ve babasına şefaat edecek mi? Cevap Şefaat etmeleri ümit edilir. Hz Peygamber şöyle buyurur “Sizden henüz ergenlik çağına gelmemiş üç çocuğunu âhirete gönderen her kadın için, bu çocuklar cehenneme karşı mutlaka siper olur.” buyurdu. İçlerinden bir kadın “Bu durum iki çocuk gönderenler için de geçerli midir?” dedi. Bunun üzerine Resûlullah “Evet, iki çocuk gönderen için de durum aynıdır.” cevabını verdi. Buhârî, İlim 36 Düşük doğan çocuklarınıza isim veriniz. Ki, Allah bununla terazinizin sevap kefesini ağırlaştırsın. Aksi halde o Kıyâmet Gününde gelerek şöyle der “Yâ Rabbi! Bunlar bana isim vermeyerek, benden elde edecekleri sevabı kaçırdılar.” Câmiü’s-Sağîr, c. 3, Hds. 1075 "Bülûğa ermeden ölen çocuklar, cennette çok canlıdırlar, hareketli balık gibidirler. Onlardan birisi ebeveynini karşılar, elbisesinden tutar, Allah kendisiyle birlikte ebeveynini de cennete koyuncaya kadar bırakmaz.” Câmiü’s-Sağîr, c. 3, Hds. 2364 Dolayısıyla, kız olsun erkek olsun, bulûğ çağına ermemiş çocuğu ölen anne ve babalar, sabredip ecrini Allah’tan beklemek şartıyla müjdelenmişlerdir. Yavrusunun ölümüne sabretme ve Allah’ın hükmüne isyan etmeyip rızâ gösterme şartı, bu hadislerin ifadelerinden değilse bile delâletlerinden anlaşılmaktadır. Buhârî, Sahih’indeki bu konuyla ilgili başlıkta ölüme rızâ gösterme şartını açıkça belirtmiştir. Buharî, Cenâiz 6 Nitekim Allah Teâlâ da, “Sabredenlere mükâfatları hesapsız ödenecektir” Zümer, 39/10 buyurmuştur. Soru İçkinin, uyuşturucu maddelerin, kumarın, zinânın, hırszlığın, faizin ve intihar etmenin dinî hükmü nedir? Cevap Yüce dinimiz. Aklı, malı, canı, nesli ve dinî korumayı esas almış, bu değerlere zarar verilmesini de şiddetle yasaklamıştır. Bu sebeple İslâm Dinî, insanlara yararlı ve temiz olan şeyleri helâl, zararlı olanları içki, uyuşturucu maddeleri, kumarı, hırsızlığı, faizi ve intihar etmeyi, zinâyı da haram kılmıştır, yasaklamıştır. Mâide, 5/90-91;Mâide, 5/4-5; A’raf, 7/157 Soru Tüp bebek caiz midir? Cevap Cinsel ilişki olmaksızın kadının rahmine meninin girmesini sağlamak, eğer kocanın menisinin hanımına verilmesi şeklinde olursa bu uygulama caiz olur. Eğer kadına yabancı ve aralarında evlilik bulunmayan bir erkeğin menisi konulursa bu kesin haramdır. Zira bu zinâ anlamında bir iştir. Bu yöntem caiz değildir. Soru Doğum kontrolü caiz mi? Cevap Terim anlamıyla doğum kontrolü, eşlerin istedikleri sayıda ve istedikleri zaman çocuk sahibi olabilmeleri için gebeliği önleyici birtakım önlem ve yöntemlere başvurmaları demektir. Gebeliği önlemek demek, çeşitli sebeplerle çocuk istemeyen eşlerin tedbir alması demektir. Sahabe-i Kiramın bir kısmı ile müctehid ve âlimlerin çoğunluğu bunu caiz görmüştür. Evlenmenin gayelerinden birisinin ve hatta başta gelenin soyu devam ettirmek olduğu unutulmamalı ve devamlı kısırlığa yol açan önlemlerden sakınılmalıdır. Soru Tesettür farz mıdır? Cevap Bütün âlimler başörtüsünün/tesettürün farz olduğu konusunda hemfikirdir. Hanefi, Şafi, Maliki ve Hanbelî, yani dört mezhebe göre de başörtüsü/tesettür farzdır. Bkz. Vehbe Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklobedisi, c. 1, s. 454-466 Soru Tesetürde dikat edilecek konular nelerdir? Cevap Tesettür; vücut hatlarının belli olmaması ve câzibeyi gidermek içindir. Zaten tesettür câzibeli, çekici olmamaktır. Güzelliğini dışarı yansıtmak değil, gizlemektir, örtünme budur, tesettür budur, fakat günümüzde bazı kadınlar ve genç kızlar, başlarını örtüyor ancak, vücut hatları belli olmakta. . Bazıları da makyaj yapıyor, parfüm kullanıyor bu sayede de câzibeli olmayı artırıyor­lar. Bu şekilde sadece baş örtmekle tesettür olmaz. Tesettür, sadece başı kapatmaktan ibaret değildir. Tesettür alanında yaşanan yozlaşmaya, tesetür defileleri de katkı sağlıyor. Tesettür tarz değil farzdır. Yani, kadın dişiliği ile değil, kişiliği ile ortamlarda olmalıdır. Örtünmek, Allah rızâsı içinse o zaman câzibeli giyinmek, süs­lenmek için değil; güzelliği, cazibeyi dışarıya yansıtmayacak şekilde giyinmelidir. Soru Süslenmek poya ve ruj kulanmak caiz midir? Cevap Resûlullah “Kadınlar koku parfüm sürünmeden evle­rinden dışarı çıksınlar” Ebû Dâvud, Salât 53 buyurmaktadır. Kadınların süslenmek için kullandığı boya, krem, pudra, ruj ve parfüm vb. süs maddelerini yalnız evin içinde kocası için kullan­ması câizdir. Fakat dışarıya çıktıkları vakit erkeklerin dikkatini çek­mek için, kadınların kullandıkları süsler haramdır. Yusuf el-Kardavî, İslâm’da Helâl ve Haramlar, s. 164 Soru Erkkelere altın yüzk takmak caiz mi? Cevap Hz. Peygamber bir hadisinde; İpek ve altın ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına helal edilmiştir” buyurmuştur. Tirmizî, Libas 1 Hadisi şerifte de açıkça belli olduğu gibi, erkeklere ipek ve altın yüzük haramdır, yasaktır. Soru Dinî açıdan nerelerde çalışmak uygun olmaz? Cevap Hz Peygamber şöyle buyurur “Allah bir şeyi haram kılınca, onun bedelini de haram kılar." Ebû Dâvud, Büyû 38, 63, 64 Kazancın meşru olabilmesi için uygun yerlerde çalışılmalıdır. İçki fabrikasında, meyhanede, kumarhanede, faizli muamele yapılan yerde, bankada fuhuş yapılan yerde, insanların aldatıldığı yerde, haram mal üreten, satan yerlerde, müstehcen ve din düşmanlığı yapılan yayın organında, din düşmanlığı yapılan yerde birde ibadete izin verilmeyen yerde çalışılmaz. İnsana nasıl yaşadın, nelerle meşguldün? Sorusu sorulacak. Nereden kazandın? Denilecek. Yüce Allah “Kötülükte yardımlaşmayın’’diyor. Maida, 5/2 Ayrıca kötülüğe destek olunmaz ve olunmamalıdır. Soru Birden Fazla kadınla evlenmek caiz midir? Cevap Kur’ân­­-ı Kerimde şöyle buyruluyor “Kadınlarla iki, üç, dörde kadar evlenebilirsiniz; şayet aralarında adaletsizlik yapmaktan korkarsanız bir tane almalısınız.” Nisa, 4/3 Âyet dörde kadar evlenmeye izn vermektedir. Ancak bu izin mutlak değildir; adalet şartına bağlanmıştır. Adalete riayet edemiyecekler için birden fazla kadınla evlenmek ciaz değildir. Hayreddin Karaman, Aile ilmihali, Timaş Yay., İst. 2011, s. 264 İslâm'da dördü aşmamak şartı ile birden çok kadınla evlenmek, bir emir değil ihtiyaç duyulması halinde bir izin ve ruhsattır. Erkeğin güçlü, istekli, kadının zayıf ve isteksiz veya kısır olması, bir savaş sebebiyle erkeklerin azalıp kadınların çoğalarak hamiye mahtaç olmaları erkeğin birden fazla kadınla evlenmesine bir zorunluluk olabilir. Günümüz Meselelerine Fetvalar,TDV Yay., Ank. 1998, s. 82-83 Âyet-i Kerime’de Allah Teâlâ eşlerin birden fazla olması halinde kadınların her hususta haklarının gözetilmesini emrederken bu konuda kendisine güvenemeyen ve adaletsizlik yapmaktan korkanlar için tek eşin en uygun olacağını söylemiştir. Soru Kocanın karısını dövme hakkı var mıdır? Cevap Kocanın karısını dövme hakkı yoktur. Soru Evlilik dışı cinsel ilişkinin hükmü nedir? Cevap Evlilik dışı cinsel ilişki zinâdır ve zinâ haramdır. “ Sakın zinaya yaklaşmayın; doğrusu bu çirkindir. Kötü bir yoldur.” İsrâ, 17/32 âyeti zinâyı haram kılan delillerden biridir. Hayreddin Karaman, Helaller ve Haramlar, s. 102 Zinânın fert, aile ve toplum için zararları çoktur ve bu açıdan İslâm zinâyı haram kılmıştır. Soru kadın ev işlerini yapmak zorunda mıdır? Cevap Fakihlerin büyük çoğunluğuna göre bu hususta hukukî bir görev bulunmasa da genellikle Hz. Peygamber’in evin dışındaki işleri damadı Ali’nin, evin içindeki işleri kızı Fâtıma’nın uhdesine vermesi örneğinden, ayrıca örf ve âdetin bu yönde olmasından hareketle bunun ahlâkî-dinî bir vazife olduğu belirtilmiştir. TDV İslâm Ansiklopedi, c. 33, s. 303 Erkeğin evin rızkını temin için dı­şarıda çalışıp çabalaması ve bunun sonucunda yorulması karşısında, kadının da evin işlerini görmesi gerekmektedir. Genellikle ailede işler taksim edildiği için evin işleri kadına aittir. Herkes yaratılışı gereği hangi işe meyilliyse ona o görev verilmiştir. Erkek gücü, kuvveti ve dayanıklılığıyla ekmeğini taştan çıkarırken; kadın da inceliği, zarifliği ve becerikliliğiyle ev işlerinin üstesinden gelmektedir. Dolayısıyla bir kadının yapacağı şeyler, eşi evine geldiğinde ihtiyaç duyduğu şeyleri hazır hale getirmesidir. Bu ihtiyaçların karşılanması, aile içinde mutlulu­ğun kökleşmesine, saygı ve sevginin artmasına sebep olur. Soru Anne çocuğuna bakmak mecburiyetinde midir? Cevap Doğan çocuğun bakım hakkı annesinindir. Nafakası ise babasına aittir. Eğer baba sütanne tutacak durumda değilse veya sütanne bulamazsa veya bulunduğu halde o bebek annesinden başkasının sütünü emmezse anne bebeğine süt emzirmeye mecburdur. Anne ve baba, dünyaya gelmesine sebep oldukları çocuklarına bakmak zorundadır. Soru Dinimizde, boşanmak konusu hakkında bilgi verir misiniz? Cevap Talâk boşanmak Sözlükte “serbest kalmak/serbest bırakmak, bağından kurtulmak/bağını çözmek” anlamındaki talâk kelimesi fıkıh terimi olarak belli lafızlarla nikâh akdinin bozulmasını ifade eder. Kur’ân ve Sünnet’te talâkın meşruiyeti açıkça ifade edilmekle birlikte Bakara 2/228-232, 236-237, 24 evlilik bağının önemli bir sebep bulunmadıkça keyfî şekilde sona erdirilmesi tasvip edilmemiştir. Erkeklere eşleriyle iyi geçinmelerini ve onların kusurlarını değil olumlu yönlerini görmeye çalışmalarını öğütleyen âyet ve hadisler yanında, Nisâ 4/19; Müslim, Rađâ 63 “Helâl şeyler içerisinde Allah’a en sevimsiz geleni boşamadır” Ebû Dâvûd, Ŧalâķ 3 ve, “Evlen, fakat boşanma, Allah zevk için evlenip boşanan erkek ve kadınları sevmez” Heysemî, Mecmau’z-zevâid, IV, 335 gibi hadislerde boşamanın dinen hoş karşılanmadığı açıkça belirtilmiştir. Soru Dinimizde fal bakmanın ve baktırmanın sakıncası var mıdır? Cevap Gaybden haber verme. Gelecekte olacak şeyler hakkında bilgi sahibi olmak için başvurulan çeşitli yolların en bârizlerinden biri fal­dır. Falcılık önceki devirlerde fal oklarıyla yapılmaktaydı, günümüzde ise iskambil, bakla, yıldız, kahve, kitap açma, suya bakma vs. gibi vasıtalarla yapılmaktadır. Falcılık, gaybdan haber verme id­diasında olduğundan bâtıldır. Falcılar, birtakım şeylerle geleceği gördüklerini, bilinemeyen hususları bildiklerini savunmaktadırlar. Rabbimiz Allah Kur’ân-ı Kerimde falcılığı yasaklamıştır. Bkz. Mâide, 5/90 Ayrıca Peygamberimiz hadis-i şerifinde şöyle beyan etmektedir “Gayb habercisine kâhin, falcı gidip onun dediğini doğrulayan kişi, Muhammed’e gönderileni Kur’an’ı inkâr etmiş olur.” Tirmizî, Taharet 102 Gayb­dan haber verme iddiasının ne kadar büyük bir tehlikeye gö­tür­düğü âyet ve hadislerden anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bir müslüman bu tür câiz olmayan işlerden uzak durmalıdır. Süleyman Gülek %%PERCENTAGE%%Doğru Sayısı %%SCORE%%Yanlış Sayısı %%WRONG_ANSWERS%%Boş Sayısı %%BOS%% Ülke tarihimizi öğrenmek için çeşitli kaynaklara başvurduğumuz gibi, aile tarihimizi öğrenmek için de çeşitli kaynaklara başvurabiliriz. Aşağıdaki öğrencilerden hangisinin söylediği, aile tarihimizi öğrenmek için başvurabileceğimiz kaynaklardan biri değildir?ABCDAşağıdakilerden hangisine bakarak ailemizin geçmişi ile ilgili bilgilere ulaşabiliriz?ABCD4. sınıf öğrencisi olan Alper, sözlü tarih yöntemi kullanarak aile tarihini oluşturmak istiyor. Buna göre, aşağıdaki bireylerden hangisi Alper’e yardımcı olamaz?ABCD Derya, ödevini yapmak amacıyla dedesiyle röportaj yapacaktır. Derya, dedesiyle yapacağı röportaj için aşağıdakilerden hangisine ihtiyaç duymaz?A AnsiklopediB KalemC Ses kayıt cihazıD DefterI. Görüşme için hazırlık yapmak II. Görüşme sırasında not almak III. Görüşülecek kişiyi belirlemek IV. Görüşme sırasında alınan notları oluş sırasına göre düzenlemekNumaralandırılmış olarak verilen sözlü tarih çalışması aşamaları, aşağıdaki seçeneklerin hangisinde takip edilmesi gereken sıraya uygun olarak verilmiştir?A I – II – III – IVB I – III – II – IVC II – III – I – IVD III – I – II – IV Üyelerimiz test çözdükçe puan kazanmakta ve kazandığı puanlarla ücretsiz kitaplar alabilmektedir. Şu an üye girişi yapmadığınız için puan kazanamayacaksınız. SINAVI BİTİR Toplam 5 Soru. Tamamlananlar Bildir Akademi Düşünce Gündem Tarih, safi bir kaynak toplama işi değildir, sorular da önemlidir. Her ne kadar tarihin konusu ölüler olsa da yöntemleri canlıdır ve sürekli değişmektedir. Tarih sürekli değişir. Yeni yöntemler, yeni sorular, yeni perspektifler… Mansure Ettehadieh anlatıyor. Çevirmen Rumeysa Yöndem Editör Bilal Enes Özensel Sayfa Düzeni Erhan Köş 22 Mayıs 2021 1739 5 dakikalık okuma Düşünce, Röportaj, Tarih Mansure Ettehadieh ile Röportaj Tarihsel araştırmada soru mu önemli, kaynak mı? Tarih, safi bir kaynak toplama işi değildir, sorular da önemlidir. Her ne kadar tarihin konusu ölüler olsa da yöntemleri canlıdır ve sürekli değişmektedir. Tarih sürekli değişir. Yeni yöntemler, sorular, perspektifler… Mansure Ettehadieh anlatıyor. Editör Bilal Enes Özensel 22 Mayıs 2021 1739 5 dakikalık okuma Rumeysa Yöndem, İstanbul Üniversitesi Tarih mezunu, İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde Sosyal Hizmet alanında eğitimine devam ediyor. Göç çalışmalarıyla ilgileniyor. Bilal Enes Özensel, İstanbul Üniversitesi’nde Sosyoloji okuyor. Gelenek, medeniyet ve musikiyle ilgili. Şiirden anlamıyor. Gezmeyi, gezmeyi ve görmeyi çok seviyor. Masoumeh Aghajanpour Mansure Ettehadieh, Tahran Üniversitesi Tarih bölümünün ilk kadın profesörlerindendir. Liseden doktoraya kadar olan eğitimini İngiltere’de tamamlayan Ettehadieh doktorasında “Meşrutiyet Döneminde Siyasi Partiler” konusunu çalıştı. Günümüzde hatıralar ve belgelere dayanarak halihazırda sürdürdüğü “Nizamüs Saltanah Meafi’nin Hatıraları”, “ Yusuf Maği el-saltanah’ın Mektupları”, “ Tacü’s-saltanah’ın Anıları”, “Abdolhossein Mirza Farmanfarmanın’ın Koleksiyonundan Seçilmiş Belgeler” gibi kitapları konu hakkında başlıca kaynaklar arasındadır. Ettehadieh aynı zamanda çağdaş tarih yayıncılığını başlatarak bu alanda çalışmalarını sürdürmektedir. Bu mülakatta kendisi belge ve hatıratların önemine vurgulamanın yanı sıra hatıratlardan faydalanan bir araştırmacının karşılaşabileceği durumlardan bahsetmekte. İyi okumalar! “Suskun Kaynaklar” diye adlandırılan oldukça az araştırmacının dikkate aldığı Meşrutiyet dönemine ait kaynakları ve bu kaynakların önemi üzerine konuşmak istiyoruz. Ancak bu kaynakları incelemeden önce Meşrutiyet dönemi¹ öncesindeki tarih yazımı hakkında konuşsak daha iyi olur. Tarih yazımıyla ilgili konuşmadan önce meseleyi biraz daha açalım. Suskun kaynaklar ifadesi biraz tartışmalı. Şayet söz konusu kaynaklar konuyla ilgiliyse ve onlardan haberdarsanız o halde kaynaklar sessiz sayılmazlar. 1 – İran Meşrutiyet Devrimi, 1905-1907 yılları arasında İran’da meşrutiyet talebiyle gerçekleşen devrimdir. Devrimin sonucunda meşrutiyet ilan edilmiş, yeni bir anayasa hazırlanmış ve meclis açılmıştır. Araştırmacılar bu konudaki söz konusu kaynakların peşine düşmedikleri için kaynaklardaki bilgiler sessizliğe mahkum oldu diyelim o öncelikle Meşrutiyet dönemi tarih yazımına geri dönelim. Şöyle ki ben İran’da Meşrutiyet’ten sonra tarih yazımının o kadar da gelişme gösterdiğini düşünmüyorum. Yalnızca Ahmet Kesrevi istisnadır ve diğer tarihçilerden farklıdır ama nihayetinde o da bir siyasi tarih yazarıdır. Her ne kadar sokaktaki halkın durumuna değinse de döneminin tarih yazımında olduğu gibi siyasi tarih yazarıdır. Muhammet Ali Şah’tan, meclisten ve bu tür meselelerden bahseder. Bu doğrultuda Nizamül İslam’ın meşrutiyet günlerine dair bir anı kitabı niteliğindeki “Uyanış Tarihi” isimli kitabı iyidir. Meşrutiyet döneminde halkın durumuna değinen bu kitap siyasi tarih kitabıdır. Genel olarak Meşrutiyet döneminde tarih yazımı pek de parlak değildir. Pehlevi döneminde meşrutiyet tarihçiliği için de bu böyledir. Esasında meşrutiyet, monarşiyle yönetilen hükümetlerin ilgilenmediği bir alandır. Otoriter hükümdarlar özgürlük, meclis, siyasi partiler, padişahın gücünün sınırlandırılması gibi konularda konuşulmasını istemezler. İslam inkılabından sonra meşrutiyet tarihi alanında daha iyi kitaplar kaleme alındığını düşünüyorum. Elbette daha işin başındayız. Çünkü Meşrutiyet dönemi henüz her yönüyle ortaya konulmamıştır. Bunun aksine fazlasıyla işlendiğini düşündüğüm bazı konular var. Mesela Meşrutiyet döneminde kadın meselesi. Benim için ilginç olan bir tecrübemi sizinle paylaşmak istiyorum. Saltanat döneminin son yıllarında, doktora tezim için Meşrutiyet döneminde siyasi partiler konusunu seçtim. Henüz İslam devrimi olmamıştı. Arkadaşlarım seçtiğim konuyu ileride kitaplaştırıp basma imkanımın olmadığını söylemiştiler. Neyse ki doktora tezimin bitişi İslam devrimine rast geldi ve rahatça yayınlayabildim. Meşrutiyet dönemi, İslam devriminden sonra ciddi ve bilimsel olarak takip edilmişti. Şimdi de bu dönemin farklı boyutlarıyla ilişkin incelemeler yapılıyor. Umarım gelecekte bu dönemin açıklığa kavuşturulması adına iyi çalışmalar yapılır. Meşrutiyet dönemi tarih yazımı hatta Ahmet Kesrevi ve Nizam’ül İslam’ın yazdıkları bile siyasi tarih yazımının örnekleriydiler ve topluma ilgi göstermemişlerdi. Yani Meşrutiyet kendi döneminde tarih yazımının konusunda bir değişikliğe neden olmadı ve önceki geleneğin bir devamıydı. Peki siyasi tarih yazımında yöntem değişti mi? Eğer değiştiyse bunun sebebi meşrutiyet miydi?Değişmedi denilemez. Mesela Nasuh et-Tevarih’i Kaçar döneminin başvuru eseri Ahmet Kesrevi’nin kitabıyla karşılaştırın. Tamamen birbirlerinden farklılardır. Ahmet Kesrevi farklı görüşleri de konu etmiştir ancak şu noktaya dikkat etmek gerekir ki o dönemde tarih yazımı zaten değişiyordu. Yani Meşrutiyet tam anlamıyla bu değişime sebep olmadı. Tabii ki devrimler tarih yazımını teşvik eder ve dönüştürür. Bu bir kuraldır. Mesela modern Avrupa tarih yazımı Fransız devrimiyle başlamıştır. Her bir devrim tarih yazımını sarsmıştır ancak İran’da tarih yazımı Meşrutiyet’ten önce de değişmekteydi. Nasıreddin Şah dönemi tarih yazımıyla bu dönemin hemen arından gelen Muzafferüddin Şah döneminin tarih yazımını karşılaştırırsanız değişimi görebilirsiniz. Bu değişimin bir sebebi de çeşitli tarih yazım türlerini gösteren yabancı eserlerin tercüme edilmesidir. Dolayısıyla artık olaylar sadece şah ve sarayın bakışıyla yazılmamaya başlandı. İlan edildiği yıllarda yazılan meşrutiyet tarihi ile bugün yazılan meşrutiyet tarihi arasında çok fark vardır. Bugün tarih yazımı daha bilimsel ve dinamiktir. Her ne kadar tarihin konusu ölüler olsa da tarihin yöntemleri canlıdır ve sürekli değişmektedir. Yani tarih sürekli değişir. Yeni yöntemler, yeni sorular, yeni perspektifler… Konuşmamızın devamında daha az tanınmış olanlara odaklansak daha iyi olacaktır. Meşrutiyet dönemine ait kaynaklardan bahsettiğimizde hep Ahmet Kesrevi ve Nizamüddin’e veya diğer birkaç isime atıf yapıyoruz. Şimdi bunlardan ziyade mevcut olan diğer kaynakların öneminden kaynaklardan bazıları Ulusal Arşiv, Dışişleri Bakanlığı gibi kurumlarda toplanan belgelerdir. Ne yazık ki ailelerde bulunan çok sayıda belge de ortadan kaybolmuştur. Geçmişte birçok devlet görevlisi görüşmelerini kendi evlerinde gerçekleştiriyordu. Bu sebeple belgeler aile efradında kalmış, birçok aile bu belgeleri muhafaza etmediğinden dolayı zamanla ortadan kaybolmuştur. Mesela Pehlevi Hanedanı devletin yönetimine geldiğinde birçok kişi kaynak niteliği taşıyan bu belgeleri yok ediyor. Biz tarihçiler de mevcut olanların dışında değişik hazineleri keşfetmeyi bekleriz. Bu neredeyse olanaksızdır ama bulunması halinde bu tarihçi için bir devrine ait mühim bir diğer kaynak da kitaplardır ancak üzülerek ifade etmeliyim ki kitapların çoğu birbirinin tekrarıdır. Tarihçiler birbirlerinin konularını tekrar etmişler. Üstelik bir konuyu ilk defa yazan tarihçi olayı yanlış yazdıysa diğer tarihçiler de o hatayı tekrar etmişler. Bizim yazılma amacını göz önünde bulundurarak yeni olana bakmamız icap ediyor. Kitaplar çoğu zaman bir amaç için yazılmaktadır. Mesela Ehtesham el-Saltanah’ın hatıratı çok ilgi çeken bir kitaptır. Ancak diğer kitaplarla karşılaştırırsanız bazen tutarsız bilgilere yer verdiğini görürsünüz. Bir ölçüye kadar kaynak değeri taşır. Her bir tarihçinin ayrı bir duygu, eğilim ve zihinsel bir birikimi vardır ve bunların tümü tarihçinin yazdıklarını etkiler. Her tarihçi belli bir zihinsel arka plana sahiptir ve buna binaen düşünür. Araştırmacının eğilimlerini yansıtma konusunda dikkatli olması gerekir. O halde size göre araştırmacıların bazı kaynaklara karşı ilgisizliğinin sebebi o kaynağın içeriğindendir. Ve her kaynak aynı ölçüde değere sahip şayet profesyonel bir tarihçiyseniz kaynaklarınızı değerlendirirsiniz. İyi bir tarihçi yalnızca olayları yazmaz, olaylara ilişkin bilgilerden bir sonuç elde ederek bu sonucu yorumlar. Önceki konuya devam edecek olursak fazlasıyla içeriği kendinde barındıran ama henüz üzerinde çalışılmayan gazeteler diğer önemli kaynak türlerindendir. Bence gazeteler henüz tam manasıyla incelenmemiştir. Bunların dışında yabancı ülkelerin kaynakları var. Mesela Türkiye’de özellikle İran’ın Meşrutiyet dönemine dair önemli kaynaklar var. Türkler Meşrutiyet’te önemli rol oynadılar. Devamlı İngiliz Rus kaynakları üzerine çalışıyoruz. Hindistan, Amerika, Fransa da etkiliydi ama maalesef biz yerimizde saydık. Sürekli belli birkaç konu üzerine çalışıyoruz. Mesela meşrutiyet döneminde kadın, meşrutiyet döneminde siyasi partiler, meşrutiyet döneminde Rıza Şah… Dolayısıyla konu sadece kaynaklar meselesi değil, mesele bizim sorularımızdır. Mevcut kaynaklara yeni sorularla yaklaşmak gerekir. Diğer ülkelerde inkılaplara ne tepki verdiklerine, hangi yeni sorularla kaynaklara gittiklerine bakmak gerekiyor. Mesela ilk demokratik siyasi devrim Amerika’da gerçekleşti. Amerika devrimiyle ilgili kitaplara şu an hangi sorularla yaklaşıldığını incelememiz gerek. Meşrutiyet dönemine ait bir belge sandığı dahi bulsanız her belge kendi başına bir tarih hüviyetinde değildir. Bunları tarihe dahil eden tarihçidir. Belgeler tam anlamıyla tarih değildir. Mesela bir kadının kocasına veya çocuğun babasına yazdığı mektup, tarih araştırmacısının peşinde olduğu sorularla beraber söz konusu mektuba kaynak özelliği kazandırıyor. Aslında belgeler tarih için yazılmamıştır dolayısıyla bir belge sadece geride kalmış olmasıyla bizlere bir şey ifade etmeyebilir. Tarih bilgimizi güçlendirmeli ve yöntemlerle desteklemeliyiz. Yani yeni sonuçlara ulaşmak için yeni bir tarih yazımı ve yeni yöntemler öğrenmemiz gerekmektedir. Hocam tarihçilerin sorularını değiştirmesi gerektiğine değindiniz. Ayrıca toplumsal tarihin öneminden de bahsettiniz. Bence yeni sorular sormada ve toplumun ilgisini çekmede Meşrutiyet dönemi kaynakları arasında anılar önemli bir rol ki hatıralar çok sınırlı ve kişiseldir. Bireyin anlamlandırmasıdır, safi gerçeklik değildir. Kişi duyduğu, gördüğü, düşündüğü şeyleri yazar. Yakaladığı gerçekler dışında bazı ayrıntıları unutmuş olabilir. Hatıraları kaynak olarak kullanmak kolay değildir. Onları tamamen doğru kabul etmemek gerekiyor. Bir hatırayı kimin yazdığına ve ne zaman yazdığına ne yazdığına ve nasıl yazdığına dikkat etmek gerekir. Ehtesham el-Saltanah’yı size örnek olarak söylemiştim. O hatıratını olaylardan 20 yıl sonra yazdı. Yazdığı şeylerde bazı konularda gerçekle uyuşmayan noktalar bulunmakta. Bazı gerçeklerden ise hiç bahsetmemekte. Behbahani ile mecliste kavga ediyorlar ancak hatıratında bu konuya hiç değinmiyor. Yahut da kendisinin İran ve Osmanlı sınırının belirlenmesi konusunda İran’ın temsilcisi olarak müzakerelere katıldığını söylüyor. Sınır sorunu Ehtesham el-Saltanah döneminde çözülmemesine rağmen kendisinin Osmanlı sultanına mektup yazdığını onun da bu meseleyi çözdüğünü söylüyor. İlaveten de etkili bir aktör olan Taghizadeh Haydar Khan Amo-oghli ile Atabek’e suikast kararı alan devrim komitesine üyelerinden olduğunu belirtiyor. Fakat yıllar sonra Taghizadeh hatıratında Haydar Han’ı tanımadığını yazarını ve yazarın olaylar hakkındaki yorumunu tanımak ve kendisi hakkında nasıl bir tanımlama getirdiğini anlamak için önemli kaynaklardır. Yani anılar gerçeğin kendisi değildir, eleştirel bir okumayla onlardan faydalanmak gerekir. Bu elbette bütün kaynaklar için geçerli. Her zaman tarih yazımı için tarih metodolojisini öğrenmek gerektiğini söylüyorum. Tarih yazımı teorik değil yazma, araştırma, okuma ve inceleme pratiğidir. Bu metotta her şey önemli olabilir, bir mektup bile. Örneğin Loristan’da hakimlik yapan bir baba, milletvekili olacak oğluna şöyle yazıyor “Siz Tahran’da oturup demokratik kanunlar çıkarmak istiyorsunuz gelip bir de Loristan’ın halini görmeni isterdim.” Meşrutiyetten bahsettiğimizde Tahran, Tebriz ve Şiraz’ı ele alıyoruz. Ama Kirmanşah’ın durumu neydi bilmiyoruz. Burada bölgesel tarih ve o bölgedeki mevcut kaynaklar önem yerel tarih hiç çalışılmadı. Çünkü kaynaklara ulaşmak tarih araştırmacıları için oldukça zordur. Mesela belli bir konuda araştırma yaparken konuyu tam anlamak için diğer kaynakların peşine düşüyorsunuz ama bulamıyorsunuz. Diğer yandan kaynaklar ortaya konulmamış ve yeterince tanıtılmamış olabiliyor. Yahut da kaynağa nasıl ulaşacağınızı bilmiyorsunuz. Yakın zamanda İran Tarih Yayınlarından bir kitap yayınladık. Bu kitap Birinci Dünya Savaşı sırasında Şiraz şehrinde tutulan birkaç aylık polis raporlarından oluşuyor. Raporlarda yer alan bilgiler inanılır gibi değil. Bunlar ulaşılabilirlik açısından istisna olsa da her halükarda yerel tarih büyük önem teşkil etmektedir. Başka Yazılar Öneri Burada anketten kastımız, örneğin 20 kişinin daha çok, kısa sorulara verdiği cevapların belirlenip sayıldığı sorgulamalardır örneğin televizyon izleme oranı ya da tatil yerleri gibi konularda. Buna karşın röportajda, uzun cevap ve raporlarla sonuçlanan daha açık sorular sorulur. Röportajlar zahmetli değerlendirilme şekli sebebiyle de, çoğu zaman tek ya da az kişiyle yapılır. Röportaj veya anket konusu belli olmalı; genelde dersin de odağında olan ve insanların kendi kültürlerinin bilirkişisi olarak sorgulanacakları konu bütünlüğünden belirlenir. Örnekler Ebeveynlerimizle, büyükanne ve babamızla eskiden ve bugün boş zaman’ konusunda röportaj. – Arkadaş ve akrabalarla Burada ve köken ülkede serbest zamanı değerlendirme’ konusunda telefon röportajı. Farklı insanlarla Kız ve erkeklerin hakları ve rolleri’ konusunda röportajlar. Röportaj ve anketler için mutlaka değerlendirilecek yeni olanaklar, telefon ve skype üzerinden oluşur; yazılı anketler için de e-posta, sms, facebook vs. Bu medyal araçlar sayesinde insanlarla köken ülkelerinde de röportaj yapılabilir, bundan da mutlaka yararlanılmadır. Plan Kendi röportaj ve anketlerini gerçekleştirmeden önce konuya ve “metodolojiye” giriş yapılmalıdır. Öğretmen bunun için ana dil eğitimi dersinde, örgün ders deneyimlerinden kesinlikle faydalanabilir bu, öğrencilere ya da örgün eğitim öğretmenlerine sorarak çözümlenebilir. Giriş için seçenek Öğretmen bir öğrenciyi günlük bir konuyla ilgili sorgular ve belki bilinçli olarak iyi ve uygun olmayan sorular sorarak pratik bir örneği oynar. Bu ses kayıt cihazıyla, örneğin cep telefonuyla gerçekleşebilir, soru ve cevaplar böylece tekrar dinlenebilir. Bu tecrübe idrak edilir ve iyi bir anket veya iyi bir röportaj kriterlerinin belirlenmesi için fırsat kabul edilir. Öğrenciler, kendi anket veya röportajlarında bu kriterlere dikkat etmeliler. Anketin hazırlanmasında gerekli adımlar aşağıda sıralanmıştır röportaj için bkz. aşağıda Anket Oluşturma Adımları Anketin hedeflerini belirlemek ne öğrenmek istiyoruz?. Uygun sorular sormak. Burada iki tür soru ayırmak gerekir Karar soruları Burada cevap olasılıkları önceden verilmiştir ve böylece daha kolay yorumlanır ve değerlendirilirler. Örnek “Almancayı mı, yoksa İngilizceyi mi konuşmayı daha çok seviyorsunuz?”. Bu tür, anketlerin karakteristiğindendir. Açık sorular Burada birden fazla ve uzun cevaplar mümkündür. Bu daha geniş ve heyecanlı bir bilgi yelpazesine neden olur, ancak değerlendirmede daha zordur. Örnek “Sizin görüşünüze göre okulda öğrenmemiz gereken nedir?”. Bu tür, daha çok röportajlarda bulunur. Şimdiden cevapların nasıl değerlendirilmesi gerektiği üzerinde düşünmek sayılması, özetlenmesi, yorumlanması vs.. Öğretmen burada mutlaka devreye girmelidir. Sonucu sunma şeklini de şimdiden düşünüp açıkça kararlaştırmak. Soru ve cevapların nasıl ve nerede kaydedileceğini belirlemek teyp veya cep telefonuyla kayıt; yazılı özetleme. Anket, ikili gerçekleştiriliyorsa öğrenci 1, soruları sorar, öğrenci 2 kaydeder ve de yorumlar. Anket için uygun yer düşünmek dikkati dağıtacak bir şey yok, gürültü yok. Uygun kişileri seçmek, anketin hedef ve bağlamı hakkında bilgilendirmek ve katılım rica etmek. 2–3 kişiyle deneme gerçekleştirmek; tek tek teşekkür etmek. Anketi başka kişilerle yapmak; tek tek teşekkür etmek. Anketi yazılı değerlendirmek Kaç kişi ne cevap verdi? Ne öğrendik? Tek tek sorulara verilen cevapları özetlemek? Yeni olarak neler öğrendik ve gördük? İlginç ya da utanç verici olan neydi? Röportaj için tamamlayıcı maddeler anketten daha zor Sonuçların önceden belirlenen kurala göre sunulması örneğin 10 dakikalık kısa sunum veya afişle. Sorular burada röportaj yapılan kişiyi konuşturması için açık ve geniş şekilde ifade edilmelidir. Röportajın akıcılığı için tek kelimeyle cevaplanabilecek sorular sorulmayacak. Nasıl, ne, neden, nerede ve ne zaman soruları sormak ve bir şey kulağa ilginç geliyorsa sormak daha ziyade uygundur. Cevaplar röportaj süresince madde madde not edilir veya kaydedilir. Uzun röportajlarda kelimesi kelimesine yazıya dökmek meşakkatlidir. Yazıya dökmek yerine sonucun sunulmasında ses kaydından iyi bölümler seçilip tanıtılabilir. Bu yazımızda televizyon muhabirinin ünlü biriyle yapmış olduğu hayali Almanca röportajı birini siz sevdiğiniz kişinin ismiyle değiştirebilir, kendinize göre düzenlemeler yapabilirsiniz. Almanca Röportaj Örnekleri, Almanca Röportaj Soruları, Almanca Röportaj Soruları ve Cevapları Şimdi Almanca örnek röportajımıza geçebiliriz Reporter Muhabir Hallo, willkommen Merhaba ,Hoşgeldiniz Eine Berühmtheit Ünlü Biri Ich danke dir sehr Çok teşekkür ederim. Reporter Muhabir Freut mich, dich kennenzulernen. Tanıştığımıza memnun oldum. Eine Berühmtheit Ünlü Biri Ich auch. Schön, hier zu sein olmak güzel. Reporter Muhabir Was machst du in deiner Freizeit? Boş zamanlarınızda neler yapıyorsunuz ? Eine Berühmtheit Ünlü Biri Ich schwimme gern. Ich schaue gerne Dokumentarfilme und treibe gerne Sport. Yüzmeyi izlemeyi spor yapmayı seviyorum. Reporter Muhabir Was dich motiviert? Seni ne motive eder? Eine Berühmtheit Ünlü Biri Familienförderung ist mir wichtig. Benim için aile desteği önemlidir. Reporter Muhabir Was machst du zum Spaß? Eğlenmek için ne yaparsın ? Eine Berühmtheit Ünlü Biri Spiele mit meinen Freunden Computerspiele Arkadaşlarımla bilgisayar oyunu oynarım. Reporter Muhabir Was ist dein Lieblingsfilm? En sevdiğin film hangisidir ? Eine Berühmtheit Ünlü Biri Batman Der dunkle Ritter Batman Kara Şövalye Reporter Muhabir Danke für das Interview Röportaj için teşekkürler Eine Berühmtheit Ünlü Biri Ich danke dir Ben teşekkür ederim.

aile tarihi ile ilgili röportaj soruları